Oruç tutulması esnasında vücutta oluşan genel değişiklikler
Oruç, bütün Müslümanlık aleminin en kutsal ibadetlerinden birisidir. Orucun manevi kazanımları yanı sıra sağlığımız üzerine de ciddi faydaları vardır. Birçok araştırmada kontrollü, çok uzun sürmeyecek şekilde aç kalmanın vücudun dengelerini kurduğu, metabolizma ve bağışıklık sisteminin çalışmasına önemli katkılar sağladığı gösterilmiştir. Günümüzde tüketim toplumunun getirdiği alışkanlıklar maalesef beslenme ve stres yolu ile vücudumuza ek tahribatlar getirmektedir.
Oruç tutulan 1 aylık dönemde maneviyatın güçlenmesi, aile ve bütün Müslüman alemi ile bütünlüğün sağlanması, çalışma temposunun düşürülerek vücut üzerinde olan fiziksel ve ruhsal baskıların azaltılması insanın geri kalan hayatında daha sakin, huzurlu ve başarılı bir hayat yaşamasının önünü açmaktadır. Bu nedenle sağlıklı kişilerin oruç tutması her açıdan fayda sağlamaktadır. Her erişkin yaşa gelen insanın zihninde çocuklukta Ramazan ayında aile efradı ile birlikte iftar saatinin gelmesinin beklenmesi ve hep birlikte yenen iftar yemeğinin tatlı anıları vardır.
Oruç tutan insanlarda vücutta olan değişiklikler ile giderek artan sayıda bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Oruç tutulduğu zaman bünye bir strese maruz kalmakta ve dengeler değişmektedir. Bazı hayvan çalışmalarında oruç tutulması ile hücresel bağışıklıkta zayıflama bulunurken bazı çalışmalarda da böyle bir ilişki bulunmamış. Oruç tutan insanlarda nötrofil isimli enfeksiyonlara karşı savaşan hücrelerin bazı fonksiyonlarında bozulma, bazı fonksiyonlarında da artış görülmektedir. Eğer ramazan ayında oruç tutulduğu zaman diyet uzmanının önerileri doğrultusunda yağ ve kalorisi düşük diyet yapılırsa kolesterol ve trigliserid gibi kan yağları yüksek insanlarda yararlı olmaktadır. Yapılan araştırmalarda ramazan ayı süresince oruç tutan kişilerde karaciğer ve böbrek testlerinde çok önemli olmayan değişiklikler, yağ ve şeker metabolizmasında değişiklikler, ağırlıkta azalma veya sabit kalma gibi değişiklikler olmaktadır.
Oruç tutulması ile karbonhidrat metabolizmasında bazı değişiklikler olur. Özellikle bazı kişilerin sahuru atlamaları metabolizmayı ciddi anlamda bozmaktadır. Bu nedenle iftar veya sahur atlanmamalıdır. 16 saatin üzerindeki açlıkta vücudun ihtiyacı olan şeker vücuttaki yağ ve protein deposunun yıkılması ile karşılanır. Bu da yağların olduğu kadar kasların da kaybına ve metabolizmada önemli sorunlara neden olur. Karaciğerde glikojen olarak depolanan şeker, 1200 kalorilik rezerv taşır ve açlık sonrası vücudun şeker ihtiyacını 5-6 saat kadar karşılayabilir. Bu nedenle 16 saatin üzerinde olan açlıklarda vücutta yıkım süreci başlar. Böylece beyin (günlük 125 gram kadar glikoz tüketir) ve kırmızı kan hücreleri (günlük 50 gram kadar glikoz tüketir) başta olmak üzere hayati hücrelerin ihtiyacı idame edilmeye çalışılır.
Sonuç olarak oruç tutacak olan kişilerin kendilerine uygun oruç programını bir diyet uzmanından almaları, iftar veya sahur atlamamaları orucun sevabı yanı sıra sağlığımız için de ekstradan büyük katkılar sağlar.
Çeşitli hastalıklarda oruç tutulması ile ilgili öneriler
Kanser hastalığı
Oruç tutmak en önemli ibadetlerimizden birisi olduğu için kanser hastalarımız bu konuda sürekli olarak bilgi istemektedirler. Dinimize göre süreğen hastalığı olanlar, seyahat edenler, adet görenler, emzirenler ve ergenliğe girmemiş çocuklar oruçtan muaf sayılmaktadır. Oruç tutma süresi ülkelerin bulunduğu coğrafik konuma ve ramazan ayının denk geldiği mevsime göre değişmektedir. Bu yıl ve önümüzdeki birkaç yıl ramazan ayının yaz aylarına denk gelmesi ve oruç tutma süresinin uzun olması oruç tutmak isteyen kanser hastaları ve diğer ciddi hastalığı olanlar için önemli sorunlara neden olabilmektedir. Oruç tutmak inançlı Müslümanlar için rahatlatıcı ve morali düzeltici bir ibadet olmakla birlikte bazı sorunlara neden olabileceği akılda tutulmalıdır. Gündüz sıvı alımının azalması ve vücuttan sıvı-elektrolit kaybının olmasına bağlı olarak vücutta sıvı kaybı ve elektrolit dengesizlikleri olabilmektedir.
Kanser hastalığının kendisi birçok hastada pıhtılaşmaya meyil yaratmaktadır. Oruç tutulması esnasında vücutta sıvı kaybının olması pıhtılaşmayı daha da arttırarak tromboz dediğimiz damar içi pıhtılaşması ve akciğere pıhtı atması gelişebilmektedir. Yine meme kanseri olan hastalarda kullanılan Tamoksifen isimli ilaç da pıhtılaşmaya meyil yaratabilmekte ve oruç tutulması esnasında bu risk daha da artmaktadır. Kanser hastalarımızın çoğunda olan halsizlik ve yorgunluk yakınmaları oruç tutulması ile daha fazla artış gösterebilmekte ve yaşam kalitesinde bozulmaya neden olabilmektedir. Kemoterapi alan hastalarda oluşabilecek bulantı-kusma veya ishal yakınmaları ile gelişecek olan sıvı ve elektrolit kaybı oruç tutan hastaların sağlıklarında ciddi sorunlara neden olabilir. Ayrıca ağrı kesici kullanımına bağlı olarak terleme artışı olmakta bu durum da sıvı açığını daha da arttırabilmektedir. Bütün bu risklere rağmen oruç tutmak isteyen hastalarımız bilgilendirme sonrası kendi iradeleriyle oruç tutmaktadır.
Kanser hastalığı ile ilgili tedavi alan, ileri evre hastalığı olan veya düşkün olan hastaların oruç tutmasını önermiyorum. Oruç tutmak isteyen diğer kanser hastalarının da oruç tutma süresinin uzun olduğu, sıvı-elektrolit bozukluğunun fazla görüldüğü yaz ayları haricindeki aylarda oruç tutmaları daha iyi olur.
Aşırı kilolular
Eğer ciddi bir hastalığı yoksa oruç tutabilirler. Ramazan ayında diyet uzmanından kendinize özel diyet aldığınız zaman bu süreçte hem kan yağlarınızı düşürebilirsiniz hem de kilo verebilirsiniz. Araştırmalarda genellikle oruç tutan kişilerde vücut ağırlığının ve kan yağlarının azaldığı veya aynı kaldığı saptanmıştır. Eğer kişi aşırı kalori içeren gıdalar tüketir veya aşırı yerse kilo alımı kaçınılmazdır.
Kalp hastalığı
Bazı kişilerde nabız ve tansiyonda azalma görülmekle birlikte çoğu oruç tutan insanda kalp ritmi ve tansiyonu değişmemektedir. Kalp grafilerinde belirgin bir bozukluk saptanmamaktadır. Hafif derecede kalp ve damar hastalığı olanlarda oruç tutulması ile ek sorun yaşanmamakta, kalp krizi, ciddi göğüs ağrısı ve inme gibi sorunlarda artış olmamaktadır. Ciddi veya orta düzeyde kalp hastalığı olanlarda orucun sağlık üzerine olan etkisi pek bilinmemektedir. Sonuç olarak ılımlı düzeyde kalp damarlarında tıkanma olan veya kapak hastalığı olan insanların oruç tutmaları güvenli görünmektedir. Ciddi seviyede kalp hastalığı olan kişilerde orucun sağlık üzerine ek yük getirebilmesi nedeni ile bu konuda kardiyoloji doktorlarıyla görüşmeleri gereklidir.
Solunum yolu hastalıkları
Oruç tutulması ile sağlıklı insanların akciğer fonksiyonlarında bir sorun olmamaktadır. KOAH dediğimiz süreğen akciğer hastalığı ve astımlı insanlarda oruç tutulması ile vücutta oluşacak sıvı kaybına bağlı akciğerin içini döşeyen hücre tabakasının kuruması hem ifrazat atımını bozabilir hem de solunum yollarının daralmasına, nefes darlığının artmasına neden olabilir. Bu hastaların oruç tutulması ile böyle sorunlar yaşayabileceği ve bunun ciddi olabileceğini bilmelerinde fayda vardır.
Mide ve barsak sistemi hastalıkları
Midenin ve bağırsakların hareketi ile midedeki asit salınımı oruç tutanlarda azalır. Safra kesesinin boşalma hızında da bir düşme olur. Ülser tedavisi görenlerde ilaçların etkinliği bozulmamakta, oruç tutmayanlara benzer şekilde etkili olmaktadır. Safra kesesi iltihabı ataklarında da artış görülmemektedir. Spastik kolon veya irritabl barsak sendromu dediğimiz, kadınlarda daha çok görülen bağırsak hastalığına bağlı yakınmalar oruç tutulması ile azalabilir.
Kanama, şiddetli ağrı, tıkanma ve delinmeye neden olan ülseri olan kişilerin oruç tutması sakıncalıdır.
Karaciğer hastalıkları
Sağlıklı kişilerde oruç tutulması ile bilirubin seviyelerinde hafif bir artış olurken diğer karaciğer testlerinde belirgin bir değişiklik olmamaktadır.
Bununla birlikte aktif hepatit (karaciğer iltihabı) ve siroza bağlı anormal muayene veya laboratuar bulguları olan kişilerin oruç tutması sakıncalıdır.
Böbrek hastalıkları
Sağlıklı kişilerde oruç tutulması ile böbrek fonksiyonlarında ciddi bir bozulma olmamaktadır. Bazı kişilerde ise üre, kreatinin ve ürik asit seviyelerinde hafif bir artış görülebilmektedir.
Kronik-süreğen böbrek yetmezliği olan hastalarda oruç tutulması ile uzun açlık sonrası yoğun gıda alımına bağlı böbrek tübüllerinde aşırı yüklenme gelişir; bu da böbrek hasarının artmasına neden olur. Diyalize giren hastalarda iftar sonrası aşırı yüklenmeye bağlı sıvı fazlalığı ile potasyum artışı oluşabilmektedir. Bu nedenle diyalize girsin girmesin böbrek yetmezliği olan kişilerin oruç tutması sakıncalıdır. Eğer mutlaka oruç tutmak istiyorlarsa doktorları ile görüşerek yakın sıvı-elektrolit takibine girmeleri gereklidir.
Böbrek nakli yapılan, durumu kontrol altında olan hastaların oruç tutması ile ek bir sorun yaşanmadığı saptanmıştır. Bu nedenle nakil hastaları, durumlarında ek bir problem yok ise doktorlarının bilgisi dahilinde oruç tutabilirler.
Oruç tutulması böbrek taşı oluşumunu arttırmamaktadır. Böbrek taşı olanların oruç tutmasında sakınca yoktur.
Göz hastalıkları
Göz hastalıklarında genel olarak oruç tutulmasının sakıncası yoktur. Glokom dediğimiz göz içi basıncının yüksek olduğu hastalarda yapılan araştırmalarda oruç tutanlarda göz içi basınçta değişiklik bulunmamıştır. Glokomu (göz içi basınç yüksekliği) olan hastalarda sıklıkla sorun yaşanmasa da daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Kan hastalıkları
Oruç tutan sağlıklı kişilerde hematolojik (akyuvar, alyuvar vs.) parametrelerde değişiklik bulunmamıştır. Vücutta oksijeni taşıyan madde hemoglobin seviyesi 10’ un altında olan kişilerde oruç tutulması ile halsizlik, baş ağrısı, aşırı uyuma, çabuk yorulma ve baş dönmesi yakınmaları daha fazla olabilmekte ve oruç tutulması ile bu yakınmalar şiddetlenebilmektedir.
Kansızlık yakınması veya tansiyon düşüklüğü olan kişilerin özellikle sabahları yataktan kalktığında veya tuvalet ihtiyaçlarını giderdikten sonra ayağa kalktıklarında baş dönmesi ve göz kararması yakınmaları artabilmektedir. Bu durumda yürümek için inatçı olunmamalı hemen çömelip bir süre yakınmanın geçmesi beklenmelidir. Birçok kişi böyle durumda yürümeye devam etmekte ve sonuçta bilinç kaybıyla kafa travması geçirmekte, bazen de hayatları tehlikeye girmektedir. Bu nedenle kansızlığı olan kişilerin yakınmalarının durumuna göre oruca karar verilmesi gereklidir.
Kan kanseri ve lenfoma tedavisi görenlerin oruç tutmamaları önerilir. Eğer kişi daha önceden lenfoma veya kan kanseri geçirdi ve iyileştiyse oruç tutabilirler. Bu tür ağır hastalıklarda şahsi kanaatim açlık süresinin uzun olduğu ve aşırı sıcağa bağlı sıvı-elektrolit dengelerinin bozulabildiği yaz aylarından ziyade bahar veya kış aylarında oruç tutmaları kendi sağlıkları açısından daha iyi olur.
Nörolojik hastalıklar
Oruç tutan sağlıklı kişilerde gündüz sersemlik ve uyuklama hali daha fazla olmaktadır. Dikkat gerektiren tehlikeli işlerde çalışan ve araç süren kişilerin buna dikkat etmesinde fayda vardır. Gündüz molaların süresi imkân dâhilinde uzatılarak vücudun daha uyanık hale gelmesi sağlanabilir. Oruç tutan kişilerde en önemli yakınmaların başında baş ağrısı gelmekte olup çoğunluğunu gerilim tipi oluşturur. Baş ağrılarının en önemli nedeni kafein eksikliğidir. Baş ağrısı yakınması sık olan veya nöropsikiyatrik hastalığı olanların nöroloji veya psikiyatri hekimiyle görüşerek yardım almaları önerilir.
Endokrin hastalıklar
Ramazan ayında oruç tutan kişilerde endokrin açıdan belirgin bir değişiklik olmamaktadır. Tedavi edilmemiş, kontrol altında olmayan şiddetli hipotiroidi (tiroit bezinin az çalışması), hipertiroidi (tiroit bezinin aşırı çalışması), Cushing’ s hastalığı veya Addison hastalığı (böbrek üstü bezi yetersizliği) olanların oruç tutmaları sakıncalıdır.
Şeker hastalığı (diabetes mellitus) toplumda sık görülen endokrin hastalıklardandır. Şeker hastalığı oruç tutmaya engel teşkil etmez. Özellikle tip 2 ve iyi kontrolü yapılmış tip 1 şeker hastalığı olanların oruç tutabilirler. Fakat bazı şeker hastalarının oruç tutması önerilmemektedir. Tedavi uyumsuzluğu olanlar, brittle tip 1 olanlar, gebeliği olanlar, daha önceden şeker komasına girenler, kalp damarı tıkanıklığı olan, karaciğer veya böbrek sorunu olan, kan şekerleri dengesiz seyreden veya halsiz/düşkün yaşlı olan şeker hastalarının oruç tutmamalarını öneririm.
Hamilelik ve emzirme
Beslenme sorunu olmayan bölgelerde oruç tutan hamilelerde ceninlerin gelişiminde sorun bulunmamış ve yaklaşık 13.000 bebeğin normal kiloda doğdukları tespit edilmiştir. Ayrıca anneleri hamileliklerinde oruç tutan 4-13 yaş arası çocukların zihinsel ve duygusal gelişmelerinin anneleri hamileliklerinde oruç tutmayan çocuklarla aynı olduğu gösterilmiştir.
Emziren annelerde emzirmeye bağlı sıvı kaybı gelişebilmekte ve bu da annenin sıvı-elektrolit dengesini bozabilmektedir. Ayrıca oruç tutulması süresinde sütün ana yapısı bozulmamakla birlikte sütteki çinko, magnezyum ve potasyum seviyeleri azalabilmektedir.
İyi beslenen hamilelerin oruç tutmaları sakıncalı gözükmemektedir. Yetersiz beslenen hamilelerin ve hamileliğinde bulantı-kusma yakınmaları fazla olanların oruç tutmaması gereklidir. Emziren annelerin de hem kendi hem de bebek sağlığı açısından oruç tutmamaları gereklidir. Bununla birlikte bebekleri ek gıdaya başlamış ve emzirme sıklığı azalmış anneler oruç tutabilirler.
Ramazan ve ilaç kullanımı
Eğer mümkünse ilaç kullanması gerekli hastaların tedavisi oruca göre ayarlanmalıdır. Hekimler oruç tutacak hastaların reçetelerinde uzun etkili veya yavaş salınımı olan, günde bir veya iki seferde alınabilen ilaçları tercih edebilirler. Eğer ilaçlar 24 saat içinde iki seferden daha fazla alınması gerekiyorsa oruç tutulmamalıdır.
Kaynaklar:
1. Xu DL, Wang DH. Comp Biochem Physiol A Mol Integr Physiol. 2010 Jan; 155(1):25-33. Epub 2009 Sep 11).
Latifynia A, Vojgani M, Gharagozlou MJ, Sharifian R. J Ayub Med Coll Abbottabad. 2009 Oct-Dec;21(4):111-5).
Afrasiabi A, Hassanzadeh S, Sattarivand R, Nouri M, Mahbood S. Saudi Med J. 2003 Feb; 24(2):184-8.