Kanser, gelişmiş ülkelerin en önemli sağlık sorunlarından birisi olup ölümlerin yaklaşık % 25’ inden sorumludur. Vücutta normalde farkında olmadığımız büyük ve mucizevi bir ahenk vardır. İnsan vücudunda bulunan trilyonlarca hücrenin her birisinin kendi genetikşifresinde programlanmış işlevi, ne zaman öleceği, ne zaman işlevlerini arttıracağı, kendisini ne zaman öldüreceğinin bilgisi mevcuttur.
Normalde vücutta yeni bir hücrenin yapılması, vücudun ona ihtiyacı olması, yaşlanan veya işlevini yerine getirmeyen bir hücrenin yerine geçmesi gibi zaruri ihtiyaçlara bağlıdır. Kansere neden olabilecek hücresel bozukluklar her gün vücudumuzda defalarca oluşmaktadır. Normalde hayret edilmesi gereken nasıl kanser olduğumuz değil, nasıl oluyor da kanser gelişiminden korunuyoruz. Bunun temelinde genetik şifremiz ve bağışıklık sistemimizin düşmanı öldürme yeteneği bulunmaktadır. Defalarca bölünen normal hücrelerimizde genetik şifrede bozulmaya neden olan aileden kalıtsal, çevresel faktörler (alkol, sigara, radyasyon), enfeksiyonlar (hepatit B ve C, AİDS gibi) ve bağışıklık sisteminin bozulması (stres, hareketsiz hayat, beslenme yetersizliği, bağışıklığı baskılayan ilaçlar vs.) gibi bir çok faktöre bağlı olarak mutasyon adı verilen bozukluk gelişir.
Normal hücreler kendilerinde genetik şifrede bozulma olduğunda veya hatalı bir molekül yaptıklarında kendi kendilerini öldürerek intihar ederler. Bu olmadığı zaman ise bağışıklık sistemimizin savaşçı hücreleri devreye girerek düşman hücreleri çoğalmaya vakit kalmadan öldürürler. Fakat bazen bu önlemler devreye giremez veya kanserleşme sürecinde zararlı hücreler çeşitli taktiklerle bağışıklık sistemimizi kandırırlar ve çoğalmaya devam ederler.
Kanser kitleleri genelde 1 cm çapa ulaşana kadar fark edilemezler ve bu büyüklüğe 30 defa bölünerek ve yaklaşık olarak 5 yılda ulaşırlar. Kanser kitlesi çok küçükken çevredeki besinleri doğrudan hücre zarından alabilirken 2 mm çapa ulaştıktan sonra kendi damarlarını oluşturarak vücudun besinlerini daha fazla çalmaya başlar. Kanser hücreleri otomatik olarak kontrolsüzce çoğalmaya devam eder. Bir gram kadar küçük bir kanser kitlesinden her gün milyonlarca kanser hücresi kan ve lenf dolaşımına sızarak vücuda yayılmaya başlar. Fakat vücudumuzun başta bağışıklık sistemi olmak üzere savunma sistemi bu kanser hücrelerini ortadan kaldırır. Fakat bazı hastalarda bağışıklık sisteminden kaçabilen az sayıda kanser hücresi başka organlara yerleşerek hayatta kalmayı başarırlar. Bu hücreler başka organa yerleşip çoğalmaya başladıklarında sıçrama veya metastaz dediğimiz bir süreç başlar. Kanserin ilk başladığı bölgede ve sıçrama yaptığı bölgedeki kitleler çevresindeki normal hücreleri ittirerek, ezerek, vücuttan besinleri çalarak yavaşyavaş organların işlevlerinin bozulmasına neden olur. Bir müddet sonra da hayatı tehdit edecek boyutlara ulaşır.
Kanser tedavisinde genellikle ilk basamak cerrahi olarak kanser kitlesinin çıkarılmasıdır. Kan kanserleri (lösemi), lenf bezi kanserleri (lenfoma) ve küçük hücreli akciğer kanseri gibi hastalıklarda cerrahi tedavi yerine kemoterapi (ilaç tedavisi) ve radyoterapi (ışın tedavisi) uygulanmaktadır. Bıçak değdi kanser yayıldı gibi halkımız arasında yaygın bir inanış vardır. Halbuki kanserin kendisi ameliyat olsun olmasın sıçrama ve yayılma yeteneğine sahiptir. Araştırmalar kanser hastalarında ameliyat olanların, ameliyat olamayanlardan daha uzun yaşadıklarını ve tamamen iyileşme şanslarının daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu nedenle hastalarımızın gereksiz yere ameliyattan kaçmaları sonuçlarının daha kötü olmasına eden olmaktadır.
Radyoterapi erken evre hastalarda kanserin bulunduğu bölgede ameliyat sonrası tekrarlama riskini azaltmada veya kanserin cerrahi ile çıkarılamadığı durumlarda yakınmaları gidermek için (ağrı,kanama, bası bulguları) uygulanır. Ayrıca beyin kanserlerinin tedavisinde çok büyük öneme sahiptir.
Kemoterapi, hızlı çoğalan kanser hücrelerinin hayati fonksiyonlarını bozmak, genetik şifresine hasar vermek ve çoğalmalarını sağlayan maddelerin yapılmasını engellemek amacıyla verilir. Kemoterapi ilaçları kanser hücreleri kadar hızlı çoğalan ve yoğun işlev gören vücudun normal hücrelerini de etkiler. Bu nedenle saç dökülmesi, bulantı –kusma, karaciğer ve böbrek testlerinde bozulma gibi yan etkiler oluşabilmektedir. Günümüzde artık her hastaya bünyesine göre farklı tedavi şemaları uygulanmaktadır. Yani kanser tedavisi bireye özgü olmuştur. Bir çok kemoterapi tedavi şemalarının yan etkileri az olarak uygulanabilmektedir. Saç dökülmesi ve bulantı – kusma gibi yan etkileri az olan kanser ilaçları kullanılabilmektedir. Metronomik kemoterapi olarak isimlendirilen ve ilaçların düşük doz olarak genellikle ağız yolu ile uygulandığı kanser tedavisi belirgin bir yan etki olmadan kanserin tedavisini sağlanmaktadır.
Ayrıca son yıllarda akıllıilaçlar dediğimiz sağlıklı hücrelere daha az yan etkisi olan, kanser hücrelerini öldüren ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar kalın bağırsak, akciğer, mide, karaciğer, meme, yumurtalık, tiroid, GİST, böbrek, baş ve boyun kanserleri gibi hastalıkların tedavilerinde başarıyla uygulanmaktadır.
Kanser tanısı konduktan sonra hastalarımızın kendilerine uygun beslenme, egzersiz ve psikolojik yardım programı almaları yararlıdır. Son yıllarda kanser tanısı konduktan sonra kilo alan hastaların kanserlerinin tekrarlama riskinin, kalp – damar hastalığı gibi başka hastalıklardan zarar görme risklerinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Egzersiz yapan hastaların yaşam sürelerinin ve bağışıklık sistemlerinin daha iyi olduğu iyi bilinmektedir. Sonuçta iyi bir beslenme ve egzersiz programı kanseri tedavi etmez ama hastaların daha uzun süre yaşamalarını sağlar.